0.00 0

Sepet

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Alışverişe devam et
0.00 0

Sepet

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Doğum Sonrası Cinsellik: Sessizlikten Temasa Yolculuk

Doğum Sonrası Cinsellik: Sessizlikten Temasa Yolculuk

Doğum Sonrası Cinsellik

GİRİŞ – Sessizlik, Soru İşaretleri ve Yalnızlık

Doğum sonrası cinsellik… Üzerine çok az konuşulan ama birçok kadının içinde sessizce taşıdığı bir konu. Hatta çoğu zaman konuşulmayan değil, konuşulması yasaklı bir alan gibi. Belki sen de doğum yaptıktan sonra bu konuya dair kafanda sorular belirdiğinde, onları hemen susturma ihtiyacı hissettin. “Şimdi zamanı mı?”, “Ben mi tuhafım?”, “Kimse böyle şeyler düşünmüyor sanki…” gibi iç seslerle sustun, belki utandın, belki de düşündüğün anda bile kendine kızdın.

Ama bil ki, yalnız değilsin. Ve bu yalnızlık halinin kendisi zaten konuşmamız gereken şey.

Toplumun annelikle ilgili kurduğu romantik anlatılar, doğumdan sonra kadının sadece bebekle kurduğu ilişkiye odaklanıyor. Oysa sen birden fazla kimlik taşıyorsun: annesin, ama aynı zamanda bir eş, bir sevgili, bir bireysin. Bedenin doğurdu ama aynı zamanda iyileşiyor, değişiyor, şaşırıyor. Ruhun bir mucize yaşadı ama aynı zamanda yoruldu, daraldı, dönüşüyor. Tüm bu süreçlerin ortasında doğum sonrası cinsellik, çoğu zaman görmezden gelinen ama içten içe hep orada olan bir mesele olarak kalıyor.

Bazı kadınlar doğumdan sonra partneriyle yeniden yakınlaşmak istiyor ama bedeni buna henüz hazır olmuyor. Kimisi hiç istemiyor ama neden böyle hissettiğini bile çözemiyor. Kimisi bir dokunuşla öfkeleniyor, kimisi dokunulmadığında kırılıyor. Ve çoğu zaman bu hislerin adını koymak da, paylaşmak da zor oluyor. Çünkü doğum sonrası cinselliğe dair gerçek ve karmaşık anlatılar pek az var. Konuşmalar ya tıbbi düzlemde sınırlı kalıyor ya da yüzeysel tavsiyelerle geçiştiriliyor.

Bu yazı, o eksik kalan alanı doldurmak için burada. Sana ne yapman gerektiğini söylemek için değil, ne hissettiğini anlaman için eşlik etmek amacıyla. Çünkü cinsellik yalnızca bir fiziksel ihtiyaç değil; aynı zamanda bir temas, bir aidiyet, bir kendilik hali. Ve doğumdan sonra bu temasın şekli değişebilir. Değişmesi anormal değil, tam tersine oldukça insani.

Burada, seninle birlikte doğum sonrası cinselliğin fiziksel, duygusal ve ilişkisel katmanlarına dokunacağız. Belki kendine “Bu da mı normal?” diye sorduğun soruların cevabını bulacaksın. Belki yalnız olmadığını hissedeceksin. Belki de sadece birinin bu konuyu konuşmaya cesaret etmesi bile seni hafifletecek.

Çünkü bazen her şeyin yolunda olmadığını fark etmek, iyileşmenin ilk adımıdır. Ve bazen en büyük dönüşüm, en kırılgan yerden başlar.

BEDEN DEĞİŞİR, HİS DEĞİŞİR – Fiziksel Gerçeklikler

Doğumdan sonra bedenin değiştiğini bilmek başka, bunu hissetmek ve deneyimlemek bambaşka bir şey. Ne kadar hazır olursan ol, doğum sonrasında aynaya baktığında tanıdığın o bedenle yeniden ilişki kurmak zaman alabiliyor. Cinsellik de tam bu ilişkinin bir parçası haline geliyor.

Bedenin, mucizevi bir süreçten geçti. Dokuz ay boyunca bir canlıyı taşıdı, sonra onu dünyaya getirdi. İster vajinal doğum yapmış ol, ister sezaryen; her iki durumda da fiziksel iyileşme süreci sadece dikişlerin kapanmasıyla tamamlanmıyor. Vajinal doğumdan sonra dikiş yerleri, epizyotomi, perine bölgesindeki hassasiyet, ilk ilişkide yaşanan ağrılar, bedenin henüz “temasa” hazır olmaması oldukça yaygın. Sezaryende ise karın bölgesinde his kaybı, gerginlik ya da güvensizlik hissi bu süreci etkileyebiliyor.

Ama belki en çok gözden kaçan şey: hormonlar.

Doğum sonrası hormon seviyelerinde büyük değişimler yaşanır. Progesteron ve östrojen hızla düşerken, prolaktin (süt üretimini sağlayan hormon) yükselir. Bu değişimlerin hepsi libido üzerinde doğrudan etkilidir. Özellikle emziriyorsan, östrojen düşüklüğü vajinal kuruluğa neden olabilir. Bu durum cinsel ilişki sırasında rahatsızlık yaratabilir ve istem dışı bir şekilde cinsellikten uzaklaşmana sebep olabilir.

Ve evet, bu “sadece fiziksel” bir mesele değil. Çünkü bedenin verdiği her tepki, senin duygu dünyanda da bir karşılık bulur. Vajinal kuruluk ya da ağrı yaşadığında, bununla ilgili konuşamamak, utanmak ya da kendini yetersiz hissetmek mümkün. Ama burada durup şunu söylemek çok önemli: Bu yaşananların hiçbirinde “sende bir sorun” yok. Bu, doğum sonrası dönemin fizyolojik ve geçici gerçekliği. Ve çoğu kadın bu deneyimlerden geçiyor, sadece çok azı bunu yüksek sesle dile getiriyor.

Bedenin aynı kalmadı. Kalması da beklenmemeli zaten. Çünkü sen değişiyorsun, bedenin de seninle birlikte dönüşüyor. Doğum sonrası cinselliği değerlendirirken, bedenin senden talep ettiği bu zamana, sabra ve şefkate kulak vermek çok önemli. Bu bir “eski haline dönmek” meselesi değil. Bu, yeni halini tanımak ve onunla yeniden bir ilişki kurmak meselesi.

Bazen bu, ilişki yaşamayı biraz daha ertelemek demek olabilir. Bazen de bedenini keşfetmeye sıfırdan başlamak anlamına gelir. Ne olursa olsun, bedeninin senden yana olduğunu ve iyileşmeye çalıştığını unutma. O seninle birlikte yürümek istiyor, yeter ki sen de onunla konuşmayı bırakma.

ZİHİNDEKİ YORGUNLUK – Cinsellikten Kopmanın Duygusal Sebepleri

Bazen hiçbir fiziksel engel yoktur ama yine de canın istemez. Dokunulmak rahatsız eder, yakınlık fikri içini bunaltır. İçten içe “neden böyleyim?” diye sorar ama yanıt bulamazsın. İşte bu noktada cinselliğin sadece bedenle ilgili olmadığını, zihnin ve duyguların da bu denklemin önemli bir parçası olduğunu hatırlamak gerekiyor.

Doğumdan sonra yaşanan zihinsel yorgunluk hafife alınmamalı. Uykusuzluk, kesintisiz emzirme, sürekli tetikte olma hali… Tüm bunlar zihni sürekli alarmda tutar. Beyin bir nevi “hayatta kalma” moduna geçer ve haz, keyif, yakınlık gibi duygular geri planda kalır. Çünkü zihnin önceliği artık bir canlıyı hayatta tutmak olmuştur. Bu biyolojik bir tepki. Cinsellik, bu aşamada bedene “gerekli” gelmez.

Ama asıl karmaşa burada başlar. Çünkü bir yandan partnerinle eski yakınlığını özlersin, bir yandan da o yakınlık fikri seni yorar. İçinde çelişkili duygular dolaşır. “Onu seviyorum ama şu an bana yaklaşmasını istemiyorum.” İşte bu, annelikle birlikte kadın kimliğinin farklı parçalarının zaman zaman çatışmasından kaynaklanır. Anne olmuşsundur ama aynı zamanda bir eş, bir sevgili olarak var olmaya devam edersin. Ve bu ikilik içinde denge kurmak her zaman kolay değildir.

Üstelik sadece yorgunluk ya da uykusuzluk değil, doğum sonrası yaşanan duygusal dalgalanmalar da bu süreci etkiler. Bebekle kurulan yoğun bağ, partnerle olan ilişkinin eski doğasını sarsabilir. Kendini ona uzak, hatta bazen yabancı hissedebilirsin. Bazı kadınlar bu noktada suçluluk duyar. “İlgilenemiyorum”, “Aynı kişi değilim”, “Ona haksızlık mı yapıyorum?” gibi sorularla baş başa kalırlar.

Oysa bu değişim doğal. Cinselliğe dair isteksizlik bazen sadece yorgunluk değil, duygusal dolulukla da ilgilidir. O kadar çok veriyorsundur ki; memenden süt, kucağından sıcaklık, gözlerinden sevgi… Artık dokunulmaya değil, sadece durmaya, boşalmaya, hiçbir şey vermemeye ihtiyaç duyarsın. Ve bu ihtiyaç utanılacak bir şey değil, aksine görülmesi gereken bir gerçek.

Cinsellikten kopmak, çoğu zaman bir soğuma değil; fazlalıktan gelen bir taşma halidir. Ve bu taşmanın içinde “kendini yeniden toplama” arzusu yatar. Bu süreçte cinsellik bir görev değil, bir seçim haline geldiğinde, ancak o zaman yeniden anlam kazanabilir.

Kendine şu soruyu sorman bile bir başlangıç olabilir: Şu an neye ihtiyacım var? Yakınlık mı, alan mı, sadece anlaşılmak mı? Çünkü bu sorunun cevabı cinselliğe değil, kendine açılan kapıyı gösterir.

PARTNERLE YAKINLIK – Beklentiler, Kırgınlıklar, Suskunluklar

Doğumdan sonra yalnızca sen değişmiyorsun; ilişkiniz de dönüşüyor. Artık iki kişilik bir düzlemden üç kişilik bir yapıya geçiyorsunuz. Ve bu geçiş, ne kadar sevgiyle dolu olursa olsun, çoğu zaman sarsıcı oluyor. Özellikle de cinsellik gibi kırılgan bir alanda.

Partnerin belki sabırsızlıkla eski düzeni özlüyor. Eskisi gibi seni arzulamak, sana dokunmak, birlikte gülmek, ten tene olmak istiyor. Ama sen… Bedenin hala hassas, zihnin hala dolu, ruhun hala yorgun. İçten içe belki de bu istekleri haksızlık gibi hissediyorsun. “Daha yeni doğurdum, hala kendime gelemedim, o hâlâ bunu mu düşünüyor?” diye geçiyor aklından. Oysa ortada bir yanlış yok; sadece eşzamanlı olmayan ihtiyaçlar var.

İlişkinin en büyük sınavlarından biri burada başlıyor: İki farklı duygunun aynı çatı altında nasıl var olacağı.

Birçok kadın bu dönemde partneriyle uzaklaştığını hissediyor ama bu uzaklığın tam olarak neye dair olduğunu tanımlamakta zorlanıyor. Çünkü mesele sadece seks değil. Mesele görülmemek, anlaşılmamak, dokunmanın sadece tensel değil duygusal da olması. Belki partnerin sabırla bekliyor ama sen yine de kırgın hissediyorsun. Çünkü destek görmek başka, anlaşılmak başka.

Bazı partnerler ise süreci anlamakta güçlük çekebiliyor. Sessizce beklenti içinde olmak ya da alınganlıkla geri çekilmek… Bunlar da ilişkiye sessiz mesafeler bırakabiliyor. Oysa bu dönem, belki de en çok açık iletişime ihtiyaç duyulan zaman. “Şu an temas etmek istemiyorum ama seni önemsiyorum.”, “Yakınlık kurmak istiyorum ama yorgunum.” diyebilmek… Bu cümleler çoğu zaman araya giren sessizlikten daha iyileştirici olabiliyor.

Doğum sonrası cinsellik, ilişkinin ölçüsü değil. Ama çoğu çift bu ölçüye takılıyor. Oysa bu dönemde birbirinizi anlamanın yolları bazen sadece bir dokunuş, bir omuza yaslanma, bir göz teması olabiliyor. Partnerinle aranda oluşan boşluk, seksle değil, samimiyetle dolabilir. Çünkü bu, birlikte yaşadığınız bir yeniden doğum süreci. Ve o da seninle birlikte bu yeni hâli öğreniyor.

Bu dönemde senin kadar onun da desteğe ihtiyacı olabilir. Ama bu desteği vermen gerektiği anlamına gelmiyor. Asıl ihtiyaç: karşılıklı anlayış, zaman ve dürüstlük. Cinsellik bazen gelir, bazen gecikir. Ama sevgi, dikkat ve özen varsa, yol hep yeniden bulunur.

YENİDEN TEMAS – Doğum Sonrası Cinselliği Yeniden Keşfetmek Mümkün mü?

Belki de en çok merak edilen soru bu: “Cinsellik eski hâline döner mi?” Ama belki de soruyu şöyle değiştirmek gerekiyor: “Cinsellik neden illa eski hâline dönmek zorunda?”

Doğum sonrası cinsellik, bir geri dönüş değil; bir dönüşüm olabilir. Ve bu dönüşüm, her kadın için farklı yollarla gerçekleşir. Kimi yavaş yavaş, kimi duraklayarak, kimi tamamen farklı bir noktadan başlar. Önemli olan, bu süreci bir yarış, bir performans ya da bir görev olarak görmemek.

Çünkü yeniden temas etmek, sadece bedensel değil, duygusal bir hazırlık da gerektirir. Dokunulmak istemek, dokunmaya cesaret etmek, hatta sadece yan yana sessizce oturmak bile bu temasın bir parçası olabilir. İlk adımlar küçük, nazik ve beklentisiz olmalı. Bazen bu bir öpücük, bazen bir masaj, bazen sadece partnerinin elini tutmakla başlar. Bu kadar basit. Ve bir o kadar anlamlı.

Hazza giden yolun da yeniden inşa edilmesi gerekebilir. Doğum sonrası kadın bedeninin hassasiyetleri değişir. Erken boşalma, vajinal kuruluk, kas gerginliği gibi fiziksel farklılıklar yaşanabilir. Bu durumlar, hem haz almayı hem de rahatlamayı etkileyebilir. Ama bu, haz alamayacağın anlamına gelmez. Sadece bedeninin yeni ritmini, yeni hassasiyetlerini tanımak gerekebilir.

Burada “başlamak” değil “hissetmek” önemlidir. Ve hissetmek için güven gerekir. Partnerinle aranda oluşan güvenli alan; yargılamayan, sabırlı, beklenti değil anlayış temelli bir zemin oluşturur. Belki de ilk kez, gerçekten konuşmaya başlayacağınız bir alan açılır: Ne hissettin, ne istemiyorsun, neye ihtiyacın var?

Bazı kadınlar bu süreçte mastürbasyonla kendi bedenini yeniden keşfeder. Bazıları dokunulmaya karşı hassaslık geliştirdiği için önce yalnız kalmayı tercih eder. Kimisi partneriyle birlikte yavaş yavaş yeni bir ritim kurar. Hiçbiri yanlış değil. Hepsi sadece bir yol.

Unutma, bu yeniden temas hali sadece partnerinle değil, kendi bedeninle de ilgilidir. Kendine “Ben şu anda ne istiyorum?” sorusunu sorma cesareti, belki de tüm sürecin başlangıcıdır. Cinsellik bazen hazdan, bazen sadece yakın olmaktan ibarettir. Ama asla bir mecburiyet değildir.

Ve evet, cinsellik yeniden keşfedilebilir. Belki daha nazik, belki daha sakin ama çok daha bilinçli bir yerden. Çünkü artık sadece arzudan değil, anlayıştan da beslenir. Ve bazen bir dokunuş, bir cümleden çok daha fazlasını iyileştirir.

TABULARI KONUŞMAK – Mastürbasyon, İsteksizlik, Haz

Doğum sonrası cinselliği konuşurken genellikle sessizlikle geçiştirilen bazı başlıklar var: Mastürbasyon, cinsel isteksizlik, orgazm, haz alma… Bunlar çoğu zaman “ayıp”, “gereksiz” ya da “önemsiz” diye etiketleniyor. Oysa bu başlıkların her biri, doğum sonrası dönemde kadının kendi bedeniyle yeniden bağ kurmasının yollarından biri olabilir.

Mastürbasyon, özellikle bu dönemde bedenini keşfetmenin, sınırlarını hissetmenin, yeniden hazla temas kurmanın nazik yollarından biri olabilir. Ancak bu da çoğu kadın için suçlulukla karışık bir mesele hâline gelebilir. “Anne olmuş bir kadının böyle şeylerle işi olmamalı” gibi kökleşmiş toplumsal yargılar, kadının kendiyle olan cinsel ilişkisini gölgeler. Oysa bu süreç, sadece fiziksel bir boşalma değil; aynı zamanda bedenini yeniden tanıma, kendine dair duyuları canlandırma sürecidir. Ve bunu istemek, bunun peşine düşmek; anneliğini azaltmaz. Tam tersine, kendine yer açtıkça ruhsal dengen güçlenir.

Bir diğer tabu da cinsel isteksizlik. Birçok kadın bu dönemde partneriyle ilişki yaşamayı bırak, düşünmeyi bile istemeyebilir. Bu durum aylarca sürebilir. Ve bu da oldukça doğaldır. Çünkü zihin, beden ve ruh hâli hala yenidoğan bakımının ağırlığı altındadır. Bu isteksizlik patolojik değil, çokça anlaşılabilir bir durumdur. Burada önemli olan, kendi sınırlarının farkında olmak ve bu sınırlara saygı gösterebilmektir.

Cinsellik, doğum sonrası dönemde eskisi gibi “kendiliğinden” gelmeyebilir. Bazen hazırlık ister, bazen duygusal bir alan ister. Orgazmın gecikmesi ya da hiç gelmemesi, eski haz seviyelerinin düşmesi gibi deneyimler de sık görülür. Ve bu durum, “bir şeyler bozuldu” anlamına gelmez. Yeni bir bedenle, yeni bir ruh hâliyle, haz da dönüşür. Bu dönüşümde sabır, kabullenme ve merak çok kıymetlidir.

Cinsellik yalnızca penetratif ilişki değildir. Dokunmak, koklamak, göz teması, birlikte uzanmak… Hepsi bir tür yakınlıktır. Bu dönemde cinselliğin tanımı da genişleyebilir. Ve bu genişlik, seni özgürleştirebilir. Çünkü “normal” diye dayatılan kalıpların ötesinde, senin ritmine, ihtiyacına ve keyfine uygun bir yol vardır.

Önemli olan, bu dönemi bastırarak değil, kendine izin vererek geçirebilmek. İstek gelmiyorsa, zorlamak yerine dinlemek. Merak ediyorsan, suçluluk duymadan keşfetmek. Cinsellikten uzak hissediyorsan, bunun nedenlerini yargılamadan anlamaya çalışmak.

Çünkü doğumdan sonra kadın bedeni sadece yeni bir canlıyı değil, kendi duygusunu da yeniden doğurur. Ve bu duygu, utançla değil, anlayışla karşılandığında gerçek bir iyileşmeye dönüşür.

DESTEK ARAYIŞI – Ne Zaman Yardım Alınmalı?

Doğum sonrası cinsellikte değişim yaşamak normal. Ama bu değişim bazen öyle bir hâl alır ki, yalnız başa çıkmak zorlaşır. İşte bu noktada yardım istemek, zayıflık değil; kendine ve ilişkine duyduğun saygının bir göstergesidir.

Peki ne zaman bir uzmana başvurmak gerekir?

Öncelikle fiziksel ağrıların sürekliliği dikkate alınmalı. Eğer cinsel ilişki sırasında ya da sonrasında düzenli olarak ağrı yaşıyorsan, bu bir sinyaldir. Vajinismus, pelvik taban kaslarında gerginlik, doğum sonrası dikişlerin uygun iyileşmemesi gibi durumlar, cinselliği zorlaştırabilir. Bu gibi fiziksel zorluklar, zamanında müdahale edildiğinde büyük oranda iyileşebilir. Bir kadın doğum uzmanı ya da pelvik taban terapistiyle görüşmek, doğru bir başlangıç olabilir.

Diğer yandan, uzun süren isteksizlik ve buna eşlik eden duygusal mesafeler de dikkatle ele alınmalıdır. Eğer cinsellik fikri seni sürekli rahatsız ediyor, partnerinle yakınlaşmak sana gerginlik yaratıyorsa ve bu durum ilişkine zarar vermeye başlamışsa, bir cinsel terapist ya da psikologdan destek almak iyi bir adım olabilir. Bazen bu duyguların altında doğum travması, bedenle ilgili negatif inançlar ya da bastırılmış korkular yatabilir. Profesyonel biriyle bu duyguları konuşmak, onları görünür kılar ve dönüştürmenin yolunu açar.

Ayrıca eşinle yaşadığın iletişim sorunları da bu süreçte büyüyebilir. Cinsellik eksikliği, çoğu zaman ilişkide başka eksiklerin tetikleyicisi hâline gelir. Anlaşılmadığını hissetmek, beklentilerin karşılıksız kalması, kırgınlıklar… Bu noktada çift terapisi, ilişkinizin yalnızca cinsel değil, duygusal katmanlarını da ele almak açısından faydalı olabilir.

Yardım istemek bazen utançla karışabilir. Hele ki “herkes bu süreci yaşıyor, ben mi abartıyorum?” diye düşünüyorsan. Ama unutma, herkesin deneyimi kendine özgüdür. Başkasının aynı durumda nasıl hissettiği değil, senin bu durumla nasıl baş ettiğin önemlidir. Eğer bir şey seni zorluyorsa, bu yeterli bir sebeptir.

Bedenin iyileşmesi gibi, ruhun da desteğe ihtiyaç duyar. Ve bu destek profesyonel biri tarafından sağlandığında, süreç çok daha sağlıklı ilerler. Kendine “yardım almam gerekiyor mu?” diye sormak bile önemli bir başlangıçtır. Bu soru, seni iyileşmeye ve kendi iç sesini daha net duymaya götürür.

Çünkü bu sadece cinsellik değil, seninle kurduğun ilişki. Ve o ilişki bazen tek başına değil, biriyle birlikte yeniden kurulur.

SON SÖZ – Kırılganlıkta Güç, Sessizlikte Ses Var

Doğum sonrası cinsellik, çoğu zaman sessizliğin içinde yaşanır. Konuşulmaz, sorulmaz, dillendirilmez. Kadınlar birbirine bile bu konudan söz etmez; ya utanırlar ya da “bir tek ben böyleyim” sanırlar. Oysa bu sessizliğin altında o kadar çok ortak duygu, o kadar çok benzer deneyim yatıyor ki…

Sen bu yazıyı okurken belki bazı bölümlerde kendini buldun. Belki bazı yerler canını acıttı, bazı satırlar ise hafifletti. Belki de sadece “sadece ben değilmişim” dedin. Ve bu bile başlı başına bir dönüşüm olabilir. Çünkü yalnız olmadığını bilmek, kırılganlığın içinde güç bulmak demektir.

Anneliğin kendisi zaten başlı başına bir dönüşümken, cinsellik de bu dönüşümün parçası. Her şeyin eskisi gibi olmasını beklemek yerine, her şeyin değişmesine izin verebilmek bazen en büyük cesarettir. Cinsellik de buna dahil. Çünkü o sadece bir eylem değil, bir his, bir temas, bir ifade biçimidir. Ve doğumdan sonra bu his değişebilir. Bunda yanlış olan hiçbir şey yok.

Bu yazı boyunca sana yol arkadaşlığı etmeye çalıştım. Ne yapman gerektiğini değil, ne hissedebileceğini konuşmak istedim. Çünkü senin yolun yalnızca senin ritminle, senin duygularınla şekillenecek. Belki aylarca istemeyeceksin, belki de hiç beklemediğin anda yeniden arzulayacaksın. Belki bedenine dokunmak bile zaman alacak. Belki de her şey bambaşka bir şekilde kendini gösterecek.

Ama şunu bil: Bu yolculukta duyguların kıymetli. Sınırların saygı görmeyi, ihtiyaçların duyulmayı, bedenin zamana yayılmış bir şefkati hak ediyor.

Ve partnerinle olan ilişkin de aynı şekilde yeni bir dil istiyor olabilir. Bu dili birlikte öğrenmek zaman alabilir, hatalarla ve denemelerle dolu olabilir. Ama önemli olan, denemeye devam edebilmek. Birbirinize yeniden yaklaşmak, bazen kelimelerle, bazen bir bakışla, bazen sessizlikle mümkün olur. Yeter ki o sessizlik anlayış taşısın.

Son olarak: Kendine nazik ol. Zorlandığında dur, hissettiğinde söyle, istemediğinde geri çekil. Çünkü bu senin bedenin, senin hikâyen ve senin ritmin. Hiçbir norm, hiçbir kalıp, hiçbir dış ses, senin iç sesinden daha doğru konuşamaz.

Ve belki de en önemlisi, unutma: Cinsellik, sadece biriyle yaşadığın bir şey değil. Kendinle, bedeninle, arzularınla, duygularınla kurduğun bir bağ. Ve bu bağ, en kırılgan yerden yeniden kurulabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2025 Maslolab. All rights reserved.