0.00 0

Sepet

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Alışverişe devam et
0.00 0

Sepet

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Alışverişe devam et

Anne Oldum, Peki Ben N’oldum? Annelikte Kimlik Krizi ve Kendini Yeniden Bulmak

Anne Oldum, Peki Ben N’oldum? Annelikte Kimlik Krizi ve Kendini Yeniden Bulmak

Anne oldun, peki sen n’oldun? Bu yazıda annelik kimlik krizi yaşayan her annenin hissettiği o soruyu birlikte konuşacağız…

Anne oldun… Tebrikler! Herkes sana bebeğin kaç kilo doğduğunu, sütünün gelip gelmediğini, bebeğin gazını çıkartıp çıkartmadığını soruyor…
Ama kimse “Sen nasılsın?” demiyor. Hani sen? Hani senin ruhun, kalbin, aklın, hayallerin?

Bir gün uyanıyorsun, biri sana adınla değil “anne” diye sesleniyor. Ve bir anda her şey değişiyor. Sadece bir unvan değil bu. Senin bildiğin hayatın, rutinlerin, bedenin, hatta bazen hayallerin de başka bir forma bürünüyor.
Ve içinde bir fısıltı başlıyor:
“Ben n’oldum?”

Evet, bebeğinle ilgileniyorsun. Seviyorsun. Elinden gelenin en iyisini yapıyorsun. Ama bir yandan da kendini eskisi gibi tanıyamadığın o tuhaf alana düşüyorsun. Tam oraya bir ışık tutalım hadi. Kendini yeniden bulmana, o sesi duyduğunda yalnız hissetmemene yardımcı olsun.


Annelikle Gelen Büyük Sarsıntı

Tamam, kabul edelim: Annelik dünyanın en büyük devrimlerinden biri. Ama bu devrim sadece minicik bir bebekle gelmiyor. Senin hayatının ortasına kocaman bir taşgibi düşüyor. O taşın dalgaları önce uykunu, sonra bedenini, sonra ruhunu sarsıyor.

Annelik kimlik krizi, birçok annenin farkında olmadan yaşadığı bir durum.

Bir sabah uyanıyorsun… Etrafında herkes bebeğini soruyor. “Gece uyudu mu?”, “Süt yetiyor mu?”, “Gazı var mı?”
Peki ya sen? Sen nasıl uyudun? Sen doyabildin mi? Gazın var mı? (Hadi dürüst olalım, belki biraz var!)

Birden sen ortadan kayboluyorsun. O eski sen. Eski şarkıların, sevdiğin diziler, canın istediğinde kahveni sıcak içebilmek, arkadaşlarınla oturup sohbet edebilmek… Sanki biri “pause” tuşuna basmış gibi, ama yalnızca senin hayatına. Diğer herkes kaldığı yerden devam ediyor. Sen ise başka bir boyuttasın. Adı: Anne Evreni.

Ve burada her şey bebeğin etrafında dönüyor. Seninle ilgili konuşulan tek şey, bebeğinle ilişkin üzerinden. Senin kim olduğun, ne istediğin, ne hissettiğin… bir süreliğine arka planda.

İşte tam burada başlıyor o meşhur kimlik sarsıntısı. O soruyu fısıldayan iç ses biraz daha yükseliyor:
“Peki ben? Ben n’oldum?”


“Yeterince İyi Anne” Olmaya Çalışırken Kendini Kaybetmek

Ah o meşhur “yeterince iyi anne” olma çabası… Biliyorum, sen de oradasın. Hepimiz bir ara o yarış pistine çıkıyoruz. Kimse davetiye göndermiyor ama kendimizi start çizgisinde buluyoruz.

Her yerde gözünün önüne seriliyor o “mükemmel” anneler:
Bebeğini sadece organik pürelerle besleyenler, memeden kesmeden dört yaşına kadar emzirenler, hiç doğum yapmamışçasına fit kalanlar, sabah yogasını yapıp akşam da kitap okuyanlar… Üstelik bunları yaparken gülümsüyorlar! (Nasıl ya?)

Sen ise bazen bir duş almaya bile fırsat bulamamışken, Instagram’da o tertemiz koltukların üstünde bebekleriyle poz veren annelere bakıp kendini suçlu hissediyorsun. Sanki sen eksik yapıyorsun, sanki sen “yeterince iyi” değilsin.

Bir de her kafadan bir ses çıkıyor ya, o da ayrı mesele:
“Bebek kucakta mı uyurmuş?” “Bebek yatağında yalnız mı uyurmuş?” “Sen hala emziriyor musun?” “Aa sen emzirmiyor musun?” “Biraz katı ol, yoksa sana yapışır.” “Kucağından bırakma yoksa travma oluşur”

Hadi gel, bir nefes al burada. Çünkü bir şey söyleyeceğim:
Yeterince iyi olmak için mükemmel olmana gerek yok.
Yeterince iyi anne, kendi ihtiyaçlarını da gören, kendine de alan açan annedir.

Unutma, sen bir robot değil, kanlı canlı, duygulu, bazen yorgun ama kocaman kalpli bir kadınsın. Bir anne, ama aynı zamanda hâlâ sen.


Kimlik Krizini Anlamak

Bir gün aynaya bakıyorsun… Orada biri var ama tam olarak sen misin, emin olamıyorsun.
Gözlerin senin, ama ifaden biraz yabancı. İçinde bir ses kısık da olsa soruyor:
“Neredeyim ben? Nerede o eski ben?”

Kimlik dediğimiz şey, aslında kendimize dair kurduğumuz cümlelerden oluşuyor. “Ben eğlenceliyim”, “ben çalışkanım”, “ben yaratıcıyım”, “ben arkadaş canlısıyım” gibi. Ama annelikle birlikte bu cümlelerin önüne kocaman bir “anne” geliyor ve diğerleri geri çekiliyor. Hatta bazen tamamen siliniyor gibi hissediyorsun.

Çünkü sen artık sadece sen değilsin. Aynı zamanda bir çocuğun annesisin.
Bu yeni rol öyle güçlü bir kimlik ki, diğer tüm rollerini ezip geçebiliyor.
Kadın, eş, arkadaş, çalışan, sanatçı, hayalperest, maceraperest… Hepsi bir adım geride.

Kimlik krizi de tam burada başlıyor işte: Kendini sadece “anne” rolüne indirgediğinde, diğer tarafların eksilmeye, solmaya başlıyor. Ve bir süre sonra sormaya başlıyorsun:
“Ben kimim? Bu hayat kimin hayatı?”

Cevap basit değil. Ama emin ol, o cevabı bulmak için sorduğun her soru seni biraz daha kendine yaklaştırıyor.


Yeniden Kendini Bulma Yolculuğu

Şimdi gel, o içinden fısıldayan sesi ciddiye alalım. “Ben n’oldum?” diyen o sesi…
Çünkü bak, o ses sana kötü bir şey söylemiyor. Aksine, seni çağırıyor.
Kendine, özüne, seni sen yapan o yerlere.

Ama hemen panik yapma; kimse senden bavulunu toplayıp Tibet’e kaçmanı, yoga hocası olmanı ya da üç günlük sessizlik meditasyonuna girmeni beklemiyor.
Bazen küçük şeyler yeter:
Birkaç sayfa kitap.
Bir kahve molasında birkaç derin nefes.
Bebeğin uyurken izlediğin o saçma ama seni mutlu eden dizi.
(Hiç utanma, o dizi seni iyi hissettiriyorsa devam!)

Belki bir arkadaşla beş dakikalık bir telefon konuşması.
Belki aynaya bakıp “Sen de varsın şekerim” demek.

Bir şey daha var, belki de en zoru:
Yardım istemek.
Evet, güçlü kadınlar da yardım ister. Her şeyi tek başına yapmaya çalışmak seni güçlü değil, yorgun yapar.
Sana iyi gelen şeyleri keşfetmek, o küçük alanları kendin için açmak, nefes almak, seni yeniden sen yapacak.
Unutma, sen sadece bir anne değilsin. Sen hâlâ sensin.


Bir Hatırlatma

Şimdi sana bir sır vereceğim…
Sen sandığından çok daha güçlüsün.
Ama bu güç, her şeyi mükemmel yapmanda değil.
Bu güç, kendine de şefkat gösterebildiğin o anlarda.

Biliyoruz, anne oldun. Kocaman bir sorumluluk yüklendin. Ama unvanlar kimliğini tamamen tarif etmez.
Sen sadece bir “anne” değilsin. Sen hâlâ *sen’sin.
Hâlâ o şarkıya eşlik eden, hâlâ gülmeyi seven, hâlâ hayal kuran kadınsın.

Evet, belki biraz uykusuzsun.
Evet, belki bazen aynaya bakıp o yorgun gözlerle konuşmak istemiyorsun.
Ama işte tam da bu yüzden kendine sarılman gerek.

Maslolab olarak biz bunu hep hatırlatmak istiyoruz sana.
Senin yanında olmak, seni sadece anne kimliğinle değil, bütün seninle görmek istiyoruz.
Bebeğin kadar senin de ilgiye, sevgiye, rahatlığa ihtiyacın var.
Senin de “ben buradayım” demeye hakkın var.

Bunu hissettiren bir kimono, seni özgürleştiren bir emzirme önlüğü bazen bir sembol olur…
Ama asıl mesele: Senin hatırlaman. Senin varlığın. Senin yolculuğun.


Sonuç

Anne oldun diye kaybolmadın. Sadece birazcık yolunu şaşırdın belki.
Ama buradasın. Ve yol, hep yeniden bulunabilir.

Belki de yeni yollar keşfedilir…

Bebeğin kadar senin de sevilmeye, görülmeye, duyulmaya ihtiyacın var.
Kendine vakit ayırmak, kendine iyi bakmak, kendinle yeniden tanışmak…
Bunlar bencilce değil, aksine bir annenin ruhunu besleyen şeyler.

Çünkü sen iyi olursan, sen kendinle barışık olursan, o güç bebeğine de geçer.
Sen ışığını parlattığında, o ışık evin her köşesini aydınlatır.

Unutma, kimliğin sadece “anne” olmakla sınırlı değil. Sen hâlâ sensin.
Ve bu koca dünyada sen hala biricik, güzel, eksiksiz, yeterli ve tam bir kadınsın.

Bunu bazen sana biri söylemeli…
O yüzden bir kez de biz söyleyelim:
İyi ki varsın. İyi ki sen varsın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2025 Maslolab. All rights reserved.